İstanbul Maratonu
Vodafone’un düzenlediği 36.İstanbul Maratonu’na pazar günü ben de katıldım. Kız arkadaşımın zorlamasıyla gitsem de:) iyi ki gitmişim diyorum. Daha önce böyle büyük bir programa katılmamıştım. Biraz programdan bahsedeyim. Koşu programı, 42 km maratonu, 15 km ve 10 km koşusu ile 8 km’lik fun walk diye 4’e ayrılmış. Koşunun başlangıcı Boğaziçi Köprüsü’dür. Bu yüzden trafik 5.30 saatliğine kapatıldı. Daha fazla bilgi almak için maratonun kendi sitesi istanbulmaraton.org’dan ulaşabilirsiniz. Ben daha çok koşuyla ilgili izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Koşuya yaşlısıyla, çocuğuyla, yabancısıyla binlerce insan katıldı. Hatta koşuya giderken metrobüste bir amca gördük. Tişörtünün arkasında amcanın 1940 doğumlu olduğu yazıyordu ve gençlere iyi bir yaşam için spor yapmalarını öneren bir yazı vardı. Böyle bir mesajın o amcanın üzerinde olması güzel bir etki yaratılması için yazılmış, gayet etkileyiciydi bence.
Koşu biraz gecikmeli de olsa sonunda başladı. Binlerce insanın içinde olmak güzel bir duyguydu. Hızla koşanlar, yürüyenler, bizim gibi yürümekle koşmak arasında olanlar… Ve en güzel görüntü de tekerlekli sandalyede olan engelli yakınlarını taşıyanlar. Tekerlekli sandalyede olan yakınını taşıyan yabancı bir koşucu, yanımızdan geçerken ”Sorry, we are fast” dedi. Hem duygulandım bu duruma hem de mutlu oldum. Engellilerimize değer veren insanlar var hala.
Kilometrelere ilerledikçe, hem yorulduk hem de daha da neşelendik. Köprüyü geçtikten 3-4 km sonra vodafone çalışanları ve migros çalışanları bizi tranpetlerle karşıladılar. Sağlı sollu vatandaşlar ”helal olsun, koşun daha hızlı” nidaları eşliğinde ilerlemeye devam ettik. Ayrıca yine vodafone çalışanları ”anne terliğinde kaçarmış gibi koş, bitişi çizgisinde çikolata varmış” yazılarıyla selamladılar, bizi gaza getirdiler:) Hatta bir vatandaş da ”run now, beer later” gibi bir kartonu elinde tutarak tezavurat ile eşlik etti. Biz de tabi ki daha da hızlanmaya başladık, o kadar ilgiye karşılık verdik doğal olarak.
Beşinci km’den sonra yolun sağ tarafında su servisi yaptılar. Suyumuzu içtik biraz olsun rahatladık. Güzel hoş su servisi yaptılar da dikkatimi çeken, yol boyunca hiç bir yerde çöp kutusu yoktu. Herkes suyunu içip içip şişeleri sağa sola yola atıyordu. Yol boyunca aralıklı da olsa çöp kutusu olsaydı her yer su şişeleriyle dolup taşmazdı. Neyse bu durumu görmemeye çalıştım.
Galata Köprüsünü gördüğümüzde rahatladık. Yarış bitti sayılırdı. Son 100 metre… Ve sonunda Eminönü’ne vardık. Finish çizgisine 1 saat 10 dakikada vardık. Bizden mutlusu yok artık:) Hemen sağ taraftan poşetlerimizi aldık. İçinden madalyamız, muz, tişört, meyvesuyu ve yağmurluk çıktı. Finish çizgisine karşı hatıra fotoğrafımızı da çektik. Neyse koşumuzu sağ salim bitirdik. Bu programı hazırlayan emeği geçen herkese teşekkürler.